Yürümek Üzerine

by yonetim

Bazen içimden sadece yürümek gelir. Hiçbir sebep yokken bile… Sanki yürürsem her şey geçecekmiş gibi. Ayaklarımda bir ağırlık değil, bir umut taşırım o anlarda. Yürürken ise esen bir rüzgâr olsun isterim. Saçlarımın arasından geçsin, tenime değsin, yüzümü okşasın. Parmaklarımın arasında dolaşsın. Ne yağmur, ne kar, ne de güneşli hava fark eder o anlarda. Sadece yürümek arzusu yeterlidir belki de…

Her yürüyüşümde aklıma Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna romanındaki Raif Efendi gelir. Defalarca okuduğum o kitapta, hüznün verdiği ağırlığı kaldıramayıp kışın ayazında, yağan karın içinde saatlerce yürümesini hatırlarım. En çok da yürürken ceketinin önünü açarak, temkinli ama inatçı adımlarla ilerlemesini… Soğuk ve ayazlı havada bedenini savunmasız bırakarak yürümek. Belki de hüznün içinde yaktığı ateşin sıcaklığından, soğukla sönmesini bekliyordu. Ve belki ben de aynı şeyi yapıyorumdur farkında olmadan.

Yürümek, her haliyle bana iyi gelir. Her ne kadar ruhum romantizmin gölgesinde hep biraz hüzünle yürümeye alışsa da, bu eylem bir tür içsel arınma gibidir. Sessiz bir terapi. Yürümek, duygularımızı eyleme döken zarif bir geçiştir aslında. Bir tür rahatlama. Ve evet, hareket etmek iyidir. Bedenin değil sadece, zihnin de ilacı olur. Depresyonu azaltır, kalbi hafifletir.

Ama sevgili Raif Efendi için işler böyle gitmedi. Onun yürüyüşleri iyileştirmedi, yalnızca derinleştirdi. Sevgili Maria Puder’ine kavuşamamanın verdiği acı, onu sessizce tüketti. Ne hüzünlü ama ne tanıdık bir sızı… Belki bu yüzden kendimi hep onunla yan yana yürürken hayal ederim. Oysa sadece bir roman karakteri. Ama bazı karakterler vardır ki, bir kitaptan fazlasına dönüşür. İçimizde yaşar, bizimle yürürler.

Yürümek… Belki de kendimi iyileştirme biçimlerinden biridir. Belki de çoktan eklemişimdir onu o listeye, fark etmeden. Kim bilir… Ama her adımda, rüzgârda, o tanıdık yalnızlıkta; kendime bir adım daha yaklaşırım sanki. Ve bu bile yeterlidir.

Sevgiyle…
—Berfin 🌿

Şunlar da hoşunuza gidebilir