Victoria döneminde başarılı bir kadın yazar, Charlotte Bronte.
Bu dönemin en bilinir yanlarından biri toplumun erkek egemen, ataerkil bir düşünce anlayışının olmasıdır. Kadının bu toplumdaki yeri ise kısacası ev temizlemek, yemek yapmak ve görgü kurallarına uymaktı.
19.YY’ın İngiltersinde Charlotte Bronte, Anne ve Emily Bronte kız kardeşlerden 2’si yazar ve 1’i ünlü birer şairlerdi. İngiliz edebiyatının önemli eserlerinden biri de Emily Bronte’un Uğultulu Tepeler kitabıdır. Bununla birlikte Charlotte Bronte’un Jane Eyre’i, nazarımda bir baş yapıt olmakla birlikte dönemin gerici zihniyetine karşın çağdaş, gotik, sanatsever ve romantik bir eser. Betimlemeleri öyle güçlü ki doğayı tasvir eder iken Claude Monet’in resmi karşısında kendinizi bulabiliyorsunuz.
Bu eseri Herbert N.Gassion’un bir sözü ile belki anlatmaya çalışabilirim;
“İnsanların en büyük dostu, zorluklardır; çünkü onları karşılaştıkları bu zorluklar güçlendirir.”
spoiler
Jane Eyre, bebek yaşta anne ve babasının ölmesi üzerine dayısı onu yanına alır ve kendi çocuklarından ayırmadan büyütür. Ancak dayısının da ölmesi ile ona yengesi Sarah Reed bakacaktır ki bu bakım çok zalimcedir. Bunun üzerine Jane, yatılı okula yollanır. Zorluklar ile büyüyen Jane yatılı okulunda da hayli zorluklarla karşılaşır ancak yılmaz bir öğretmen olur. Okuldan daha iyi bir yerde iş bulmak amacıyla Rochester malikanesinde küçük bir kız çocuğuna mürebbiyelik yapacaktır. Burada Edward Rochester’a aşık olur…
Bu 626 sayfalık kitabın kısacık bir özeti oldu diyebilirim. Hayatının çoğu kısmında özgür bir kadın olarak yaşam mücadelesi veren güçlü bir kadını anlatıyor bu kitap. Okudukça okuyasım geldi. Bir kitap ancak bu denli etkili olabilir. Jane Eyre, erkek egemen toplumda kadının tek başına ayakta kalabileceğini kanıtlamak için savaşan biridir. Güçlü kaleminize sağlık Miss Charlotte Bronte 🌿
janeeyre